Bundan tam yüz on bir yıl önce Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı tarafından kabul edilen ve o zamandan bu yana her yıl kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ndeyiz. Hiç kuşkusuz, geçen yüzyıl yaşamış ve kadın mücadelesine omuz vermiş kadınların yaşamlarıyla günümüzdeki kadınların yaşamları birbirinden çok farklı. Çağımızda kadınlar hem kamusal alanda hem de kişisel yaşamlarında birçok kazanım elde etti; ancak tüm bu kazanımlara rağmen cinsiyet eşitsizliği ve erkek şiddeti hükmünü sürmeye devam ediyor.
Kadınların yasa önünde erkeklerle eşitliği sağlanmış olsa da bu hukuki eşitlik işyerlerine, evlere, hatta mahkeme salonlarına nüfuz edemiyor. Toplumsal cinsiyetin kısıtlayıcı etkileri toplumun her alanında hüküm sürerken; artık çalışma yaşamında erkeklerle yan yana yer alan, siyaset sahnesinde söz sahibi olabilen kadınlar, bulundukları her yerde ataerkil yapılarla ve zihniyetlerle mücadele etmek zorunda kalıyor.
Tüm dünyada kadınların iş gücüne katılım oranı giderek artarken çocuk bakımı, temizlik ve ev işleri orantısız bir biçimde kadınlar tarafından üstleniliyor. Toplumun kadınlardan beklentisi böylece iki katman kazanıyor; iş yaşamında maksimum verimliliğin yanı sıra evde kusursuz anneler ve eşler olmaları gerekiyor. Öte yandan, Türkiye gibi ülkelerde kadınların iş gücüne katılım oranı dahi gelişmiş ülkelere kıyasla erkeklerin çok gerisinde kalıyor.
Öte yandan kadına karşı şiddet tüm dünyada sürüp gidiyor, ülkemiz gibi cinsiyet eşitliğinin toplumsal yaşama nüfuz edemediği ülkelerde ise korkunç boyutlara varıyor. Bu kadın kıyımı, kurumlar ve iktidar eliyle devam ettiriliyor. Kadına karşı şiddet, devlet politikalarıyla iç içe geçiyor ve siyasetin bir parçası halinde müesses nizamın sacayağını oluşturuyor.
Kadınların istihdam edilirken karşılaştığı güçlükler ise eşitsiz sonuçlar doğurmaya devam ediyor. Kadın işçiler, erkeklerden daha az ücrete ihtiyaç duyacakları varsayımıyla düşük maaşlarla çalıştırılıyor; güvencesiz, esnek ve sömürünün en yoğun olduğu sektörleri başka seçenekleri olmayan kadınlar dolduruyor. Hükumetler ve işverenler tarafından doğal kabul edilen cinsiyet temelli iş bölümü ve ücretlendirme; kadınların nesilden nesile aktarılan etkilerle toplumsal yaşamda daha geri planda kalmalarını sağlayarak eşitsizliğin gerekçesi haline geliyor ve bu kısır döngü devam ediyor.
Yazının başında bahsettiğimiz gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sosyalist kadınlar tarafından yaygınlaştırılmış ve kurumsallaştırılmıştır. Kadın mücadelesinin kökleri birden fazla mücadeleye, çok sayıda kesime ve tarihi dönemece uzansa da bu köklerden biri emek ve sınıf mücadelesidir. Cinsiyet eşitliğinin ve kadınların özgürleşmesinin tüm insanların özgürleşmesiyle derinden bağlantılı olduğunu; emek sömürüsünün, cinsiyet ve cinsel yönelim temelli şiddet ve ayrımcılığın, kaderine terkedilen mültecilerin, emperyalist ülkelerin kanlı politikalarının kurbanı üçüncü dünyanın birbiriyle kesiştiğini, tüm bunlara karşı yürütülen mücadelelerin dayanışma ve ortaklık içinde sürdürülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kadınların sendikalara, sendikaların kadınlara ihtiyacı vardır!
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Mücadelesi!
KRİSTAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU