Özellikle son birkaç yıldır ülkemizde ardı ardına yaşanan maden kazaları ve bu kazalarda yitip giden yüzlerce işçi hayatı ve geride bıraktıkları aileleri.
Yakın zamanda yaşadığımız, unutamadığımız ve asla unutulmaması gereken bir maden faciası yaşandı bu topraklarda. 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan Soma Kömür İşletmesine ait bir kömür madeninde, açıklanan resmi rakamlara göre 301 maden işçisinin ölümüyle sonuçlanan yangın ve göçük faciası.
Yaşananlardan dersler çıkarılarak aynı hatalara düşülmemesi gerekirken, hataların üzerleri hep örtülmeye çalışıldı. Üstelik nice canların göçüp gitmesine rağmen. Türkiye halkı nelere tanıklık etmedi ki TV ekranlarında. İşçi yakınlarının siyasilerce darp edilmesinden tutun da yerlerde tekmelenmesine kadar birçok sansasyonel olaya bu sancılı dönemde tanıklık edildi.
Özellikle 1980’li yıllardan itibaren kapitalizmin hâkim olduğu diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de siyaseten destekle uygulanmaya başlayan özelleştirme politikaları, 2002 yılında iktidara gelen AKP yönetimleriyle ivme kazandı. Kuralsız özelleştirmelerle gelişme gayreti gösteren ülkelere özgü bu yaklaşım, dizginsiz bir serbestleştirme ve bu serbestleştirmeyle birlikte gelen kuralsızlaştırma, toplumda ve çalışma yaşamında ciddi boyutlarda sarsıntı yaşattı.
Daha bu facianın acısı dinmeden Şırnak’ta, Bartın’da, Karaman/Ermenek’te ve son olarak yine Şırnak İli Cizre ilçesinde 7 işçinin insanlık dışı çalışma ortamlarında çalışırken yaşamını kaybettiği toplu iş cinayetleri ile yüz yüze kaldık. Kaçak denildi ancak elektriği bağlıydı, kaçak denildi ancak resmi olarak kömür satabiliyorlardı. Anlaşılan kaçak maskesinin ardına saklanmak isteniyordu yine sorumluluklar.
Bir diğer acı gerçek de özelleştirmeden elde edilecek gelirlerin, kamu bütçesindeki borçlanma ihtiyacını bir defaya özgü azaltıyor olmasıdır. Satılan satıldıktan sonra aynı değere ilişkin olarak satış yoluyla elde edilebilecek başka bir gelir çoğu zaman bulunmamaktır. Bu da bir süre daha şatafatlı yaşamak uğruna eldeki mal veya kazanımın geri dönmeyecek biçimde elden çıkartılmasıyla eşdeğerdir. Veyahut da hak edilenden çok daha düşük meblağlarda kazançla halkın refahının zayıf bırakılmasına benzemektedir.
Özelleştirmelerin bir diğer dezavantajı da halkın bu kaynaklardan sağladığı yararlar üzerinedir. Devlet kurumları tarafından işletilen kaynak veya kurumların halkın yararını daha çok düşünmesinin karşılığında bu durum özel teşebbüslerde hem kalite hem de halkın yararlanma oranı açısından daha geridedir.
Kar olmayan işlerde varlığını göstermesi söz konusu dahi olmayan özel kesime karşılık devlet, yerine getirilmesi zorunlu ihtiyaç olarak ortaya çıkan hizmetler söz konusu olduğunda gerekli olan sorumluluğu üstlenir ve üretilmesi gereken hizmet veya ürünleri üretir. Bu gereksinimleri yerine getirirken de gerekli olan maksimum faydayı toplumun geniş kesimi için gözetir. Gerek duyulan tüm fizibilite çalışmalarını yapar ve sağlıklı bir gelecek için iş ve işçi güvenliği tedbirlerini alır. Devlet için öncelik halkın geniş kesimlerinin refahı ve güvenliğidir.
Ancak özel kesim için bu geçerli olmayacaktır. Özel kesimin merkezinde şahsi ve şahsa ait kuruluşların çıkarları daha öncelikli sıradadır.
İşte tüm bu gerçeklikleri görerek indiler sokağa. Kendilerini ekmek tekneleri olan maden ocaklarına kilitlediler. Biliyorlar ki özelleştirme ile birlikte işçilere olan ihtiyaç varken yok denilecek, iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirleri eksik iken tamam denilecek, halkın geniş kesiminin değil şahsi çıkarlara öncelik verilecek ve en acısı nice canların yitip gitmesine yeni zeminler hazırlanacak. Soma’ da da öyle olmadı mı? Yaşamsal önem taşıyan, bir maden de olmazsa olmaz özel yaşam odalarının olmadığı ve daha birçok eksikliğin tespit edilmesine karşın giderilmediği, faciadan sonra ortaya saçılmadı mı?
İşte maden işçileri, dün olduğu gibi bugün ve yarın. Soma ile özdeşleşen faciaların tekrarlanmaması için mücadele veriyorlar. Yarın yaşanacaklara bugünden itiraz ediyorlar. Siyasi yönetimlerin eliyle yaratılan zararın işçilere ve halka mal edilmemesi için kendilerini siper ediyorlar. İşçi sayısının yetersizliği ve ihtiyaç olan işçi sayısı ilgili bakanlığa defalarca kez bildirilmesine rağmen kadroların boş bırakılarak, kurumun zararına yol açmak işçinin suçu değildir, halkın suçu da değildir. Bu siyesi iradenin suçudur ve çözümü özelleştirmede değildir.
Maden işçilerinin mücadelesi sonuna kadar desteklenmelidir. Siyasi iradelerde bu anlayıştan hızla uzaklaşarak toplumun refahını merkeze almalıdır. Dizginsiz bir serbestleştirme ve bu serbestleştirmeyle birlikte gelen kuralsızlaştırma Soma’da, Ermenek’te, Şırnak’ta olduğu gibi yeni iş cinayetlerine kapı aralayacaktır.
Maden işçilerinin özelleştirme ve kuralsızlaştırmaya yönelik başlattıkları bu haklı mücadelelerini desteklediğimizi ve yanlarında olduğumuzu belirtiyoruz.
KRİSTAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU