Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 8 Mart’ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.
8 Mart aslında bir kutlama günü değil yüzyıllardır süre gelen kadın sorunlarının hala yaşanıldığına tanık olduğumuz, kadınlarımızın bu sorunlara karşı ses yükselttikleri ve ortak mücadele vurgusu yaptıkları gündür.
Toplumsal cinsiyet rolleri yaklaşık beş bin yıldır Ataerkil Sistem içerisinde belirlenmektedir. Bu bağlamda kadınlarımız ev ve aile yaşamıyla sınırlandırılırken çalışma yaşamına katılması desteklenmemiş, belli mesleklerde yoğunlaşması beklenilmiş, işte ilerleme imkânı kısıtlanmıştır. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2022 Raporu’na göre 146 ülke arasından 124. sırada yer alan ülkemizde kadınlarımızın temel rolünün “anne” ve “eş” olarak benimsenmesi sebebiyle kanıksanan bu geleneksel roller hala çalışma yaşamına dahil olmalarındaki en büyük engeldir. Bugün ülkemizde her 3 kadından 1’i işsiz, 32 milyon kadının sadece 6 milyonu tam zamanlı istihdamda yer alıyor. 2022 yılı 4. çeyrek verilerine göre 9 milyon 663 bin kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirtirken ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirten erkek sayısı ise sıfırdır. Ne yazık ki kadınların istihdamda erkeklerle aynı fırsat eşitliğine sahip olamaması ve dayatılan toplumsal roller sendikalaşmalarının önünde de bir engel olarak doğuyor. Ev ve aile içerisindeki toplumsal rollerin getirdiği sorumluluklar sebebiyle kadınların istihdam edildiği sektörlerin geçici, esnek ve kısa süreli işlerde yoğunlaşması sendikalaşmalarına imkân tanımıyor.
Öte yandan tüm bu engellemelere rağmen eğitim düzeyleri arttıkça işgücüne katılım oranlarının arttığı bilindiği için erkek hegemonyasının hüküm sürdüğü ülkelerde kız çocuklarının eğitime erişmesi kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Eğitime, bilime, teknolojiye ulaşmanın kolaylığı ile övünüldüğü 2023 yılında; İran’da en az 650 kız çocuğu okula gitmemeleri için zehirlenmiş, Afganistan’da üniversite öğrencisi kadınların üniversiteye girmesi yasaklanmıştır. Ataerkil davranış biçimleri günümüzde halen kadın ve kız çocukları üzerinde bir baskı kurma aracı olarak varlığını sürdürüyor. Eğitimde fırsat eşitliği sunulmadığı gibi kadınların kazanılmış hakları ellerinden alınmaya çalışılıyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir başka sonucu da işyerleri de dahil olmak üzere kamusal ve özel alanlarda günlük cinsel taciz kültürünün var olmasının yaygınlaşmasıdır. Kadınların %85’i halka açık yerlerde istenmeyen cinsel ilgiye maruz kalmaktadır. Çalışma yaşamında meslektaşları, amirleri ve astları dahil çok çeşitli insanlar tarafından şiddet ve taciz olaylarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Çoğu zaman baskı ve korku mekanizmalarıyla sindirilmeye çalışılmaktadır.
Aile içi şiddet ise cinsiyet eşitsizliğinin en yaygın şeklidir. Dünya çapında kadınların %35’i hayatları boyunca fiziksel veya cinsel olarak yakın partner şiddetine maruz kalmıştır. Aile içi şiddet bir güç ve kontrol meselesine dönüştürülerek kadınlar üzerinde fiziksel, psikolojik olduğu kadar ekonomik sonuçları da doğurmaktadır. Aile içi şiddet evde başlasa da ağırlıklı olarak kadınların çalışma yaşamını da etkilemektedir.
Kadına yönelik şiddeti, aile içi şiddeti önleme ve şiddetle mücadelede devletlerin yükümlülüklerini belirleyen bir insan hakları sözleşmesi olarak karşımıza çıkan “İstanbul Sözleşmesi’nden” 2020 yılında mevcut hükümet tarafından çeşitli bahanelerle bir gece yarısı çekilme kararı alınmıştı. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden sonra hükümet, Türkiye’nin mevcut iç hukukunun “kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye yettiğini” savunmuştu. Ancak İstanbul Sözleşmesiz geçirdiğimiz yıllarda kadın cinayetlerinde artış yaşanmıştır. Ülkemizde 2020-2022 yılları arasında 914 kadın öldürülmüş, 632 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. 2023 yılının sadece ocak ayında erkekler tarafından 31 kadın öldürülmüş, 25 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulunmuştur.
Kadınlarımız boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek gibi hür karar almaları bahane edilerek öldürülüyor. Kadınların cinayetleri araştırılmadıkça, katilleri caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça cinayetler sürüp gidiyor.
Kristal-İş Sendikası olarak bugün bir kez daha tüm bu haksızlıklara dikkat çekiyoruz. Dileriz ki kadınlarımızın öldürülmediği, eğitim haklarının ellerinden alınmadığı, işgücüne girmesinin engellenmediği, düşük statülü işlerde, ücretsiz aile işçisi olarak çalışmak zorunda bırakılmadığı, eşit, adil ve insana yaraşır bir çalışma yaşamı sunulduğu, şiddet ve taciz olaylarının son bulduğu bir 8 Mart’ı kutlamak mümkün olsun. Bu yolda eşit, adil, özgür bir dünya için mücadele veren tüm kadınlarımızın Kadınlar Günü’nü kutluyor ve bu uğurda hayatını kaybeden tüm kadınlarımızı saygıyla anıyoruz.
KRİSTAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU