Cam işçisi vurdu gol oldu!
Erkut Tekin yazdı
5 bin 800 işçi kardeşim, 60 derece sıcağın karşısında şekillendirdiği camla yine mücadelenin en güzel 90 dakikasını izletiyorlar bizlere…
Dünya Kupası dönemindeyiz. Efsane maçların hatırası ve efsane futbolcuların yüzü suyu hürmetine izliyorum maçları. Bir yandan Brezilya’nın o kavruk çocuklarının hakkı olan paralarla yapılan statlara lanet okurken, diğer yandan gece maçlarını izleyebilmek için başucumdaki saati kuruyorum. Ne çok işlemiş ruhuma Ahmet Kaya. “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça…” Ama serde futbol sevdası olunca mutlaka kendimi rahatlatacak bir bahane buluyorum. Tıpkı faşist olarak bilinen bir teknik adamın, sevdiğim takımın başına geçtiğinde “daha da izlemem” dediğim maçları, ikinci haftanın ardından utana sıkıla izlediğim gibi…
İlk turun bombası elbette İspanya’nın turnuvaya veda etmesiydi. İkinci turda Şili, Meksika ve Cezayir’in elenmelerine de ziyadesiyle içerledim ama rakipleri Brezilya, Hollanda ve Almanya olunca elden bir şey gelmiyor işte. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık…
Tabii, önümüzdeki maçlara bakarken, önümüzde olan bitenlere de bakmamız lazım. Öyle okyanus ötesine falan da değil, bildiğin burnumuzun dibinde olan bitenlere. Şişecam işçisinin verdiği onurlu mücadeleye mesela…
Emeklerinin asla karşılığı olmayan meblağlar için ekmek parası mücadelesi veren Kristal-İş üyesi cam işçilerine yani…
5 bin 800 işçi kardeşim, 60 derece sıcağın karşısında şekillendirdiği camla yine mücadelenin en güzel 90 dakikasını izletiyorlar bizlere…
Rakip donanımlı…
Hep en modern tesislerde idman yapmışlar, hep en pahalı transferlere imza atmışlar.
Bildiğin zengin takımı yani. Üstelik federasyon da onlardan yana, MHK de. Dokunsan düdük çalıyor “satılmış” hakem…
Defans yapsan penaltı, atak yapsan ofsayt…
Ama cam işçisi öyle bir takım kurmuş ki; taş yeminle taş!
Klimalı ofislerde idman yaparak gelen işveren takımını, H28’lerin, IS’lerin, Eldred’lerin önünde akıttığı terle boğacak neredeyse bizim takım. Öyle azimliler…
Zaten cam işçisinin tarihine bir baksanız, finallerin takımı olduğunu hemen göreceksiniz. Her seferinde kendisini açlığa, yoksulluğa mahkum edenleri ezip geçmiştir sahada. Ah bir de o masa oyunları olmasa…
Dediğim gibi, şimdi gözleri Brezilya’dan memlekete doğru çevirmek lazım…
Çünkü bu maç kaçmaz arkadaş!
Duymayan, görmeyen kalmasın artık. Sahadaki takım Brezilya, Arjantin değil. Formasında “Grev hakkımı isterim” yazan cam işçisi var…
Ve karşısında sadece Şişecam yok.
Emekçi düşmanı hükümetiyle, bağımlı mahkemeleriyle ve yandaş medyasıyla “bire karşı hepimiz” diyen o kutsal ittifak var.
İşte o yüzden rakı şişesini, çay bardağını, araba camını, cam yününü “Milli güvenlik” unsuru görüp, işçinin hak ve ekmek mücadelesi olan grevini bir kere daha erteleyip yasakladılar.
Sahada kaybedeceklerini bildikleri bir maçı yine masada kazanmak istiyorlar.
Üstelik cam işçileri, Ankara sokaklarında grev haklarının gasp edilmesini protesto ederken, aynı saatlerde o grevi erteleyen Başbakan, “Cumhurbaşkanı seçilirsem Türkiye’yi uçururum” diyordu.
Bu ülkede hayat ne garip değil mi?
*** *** ***
Yani dostlar, işin özeti şu;
Dünya Kupası güzeldir hoştur ama Şişecam işçisinin verdiği mücadeleyi de yabana atmayalım olur mu?
Koşan, pres yapan, mücadele eden bu takımın tek eksiği taraftar desteği.
Eğer siz de “Atılan her gol, emekçinin kalesine girmesin” diyorsanız Metin Kurt ağabey gibi, emin olun bu takım tam size göre…
Not: Yazıda hakem için kullandığım “satılmış” kelimesi sadece muhatabı içindir. Futbol emekçileri olan hakemleri tenzih ederim