ACS Topkapı Fabrikası’nda 27 Aralık 2012 gecesi vardiya bitiminde işçilerin fabrikaya kapanmasıyla başlayan direnişin temelleri çok daha öncelere dayanmaktadır. İşverenin fabrikanın kapanacağını açıklamasından sonra yapılan ilk eylem 3 Aralık 2012 tarihindeki Davutpaşa Metro İstasyonu önündeki basın açıklamasının ardından fabrikaya yapılan yürüyüştür. Bu eylem için ‘fitilin ateşlenmesi’ denilebilir. İşçiler uzun zamandır dolmuştu, hazırdı ve harekete geçmeyi bekliyordu.
Daha geniş bir perspektifte bakacak olursak da aslında direnişin temelleri 1966 Paşabahçe grevine kadar dayanmaktadır. Cam işçisinin sahip olduğu geleneği, mücadele ruhunu yeniden ortaya çıkaran bu direniş, geçmiş dönemlerde olduğu gibi tüm işçi sınıfına örnek gösterilebilecek bir eylem oldu. Cam işçisinin ve Kristal-İş Sendikası’nın mücadele geleneğini unutanlara da yerinde bir hatırlatma yapıldı.
Direnişin başladığı günden itibaren yaşanan olayların, süreç üzerindeki etkisini iyi analiz etmek gerekliliği ortadadır. Direnişin başarıya ulaşmasındaki en önemli faktörleri; toplumun her kesiminden alınan destekler, işçilerin sadece fabrika içine kapanmayıp dışarıda da gerçekleştirdiği eylemler ve işçilerin kararlılığı, birlikteliği olarak sıralayabiliriz.
DESTEKLER
Direniş süresince pek çok sivil toplum örgütü, sendikalar, sanatçılar, milletvekilleri, siyasetçiler ve daha birçok kesimden insan Topkapı işçisine destek oldu. Bunlar arasında ise kritik rol oynayanlar vardı.
Her şeyden önce işçilerin ailelerinin desteği çok önemliydi. Kadınların ve çocukların işçilere destek olması, hem işçileri yüreklendirdi hem de toplumsal bir farkındalığa neden oldu. İş Kuleler’ e yürürken annelerinin kucağındaki çocuklar, Beyoğlu Paşabahçe Mağazası eyleminde kadınların yanındaki çocuklar, yılbaşı gecesi mikrofonu eline alıp hem Ahmet Kırman’ı hem de başbakanı eleştiren küçük kardeşimiz İbrahim İbrahimoğlu, babası fabrikanın çatısındayken megafonla babasına ‘baba ben de buradayım’ diye seslenen küçük kız ve daha niceleri…
Kadınlar ise hep en önde yer aldılar. Korkmadılar, üşümediler, yılmadılar. Her çağırıldıklarında koşarak geldiler, bazen fabrikaya, bazen mağazaya, bazen yürüyüşe. Eşlerinin haklarını, çocuklarının geleceklerini korumak için dik durdular. Belki mücadeleye verilen her destek çok kıymetliydi ama ailelerin desteği hem moral olarak işçileri ayakta tuttu, hem de basının ve kamuoyunun direnişe olan ilgisini arttırdı.
Bir başka önemli destek ise diğer cam işçilerinden geldi. Kader birliği yapmış, aynı mücadelenin içerisinde olduğunun farkında olan, Kristal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu tüm Şişecam fabrikalarının işçileri. Önce kulelere yürürken Topkapı işçisinin yanındaydılar. İşçiler 27 Aralık gecesi fabrikaya kapandıklarında ise işvereni uyarmaya karar verdiler. 1 Ocak’ta fazla mesaiye kalmıyoruz dediler ve sınıf kardeşleri için gelirlerinden vazgeçebileceklerini, gerekirse destek için daha da ileriye gidebileceklerini işverene gösterdiler. Yılbaşı gecesi ‘topkapı işçisi yalnız değildir’ diyerek fabrikaya giriş yapan Bursa Şube’si, bütün Topkapı işçilerini hem duygulandırdı hem de daha sağlam durabileceklerini gösterdi. Bütün şubelerimiz direniş süresince zaman zaman destek için otobüslerle Topkapı’ya geldiler. Polis 5 Ocak sabahı fabrikayı kuşattığında Gebze ve Bursa şubelerinden arkadaşlarımız, Topkapı fabrikasına koştu. Çatıdayken diğer şubelerin geldiğini gören işçiler daha yüksek sesle, daha kendilerinden emin bağırmaya başladılar işverene; ‘Topkapı İşçisi Yalnız Değildir.’ 6 Ocak sabahı Trakya Şubesi ve Mersin Şubesi bu kez fabrikadaydı. Hiçbir zaman yalnız olmadıklarını tüm direnişçi işçilere gösterdiler. Ve Genel Merkez yöneticileri. Hepsi direnişin başından sonuna kadar Topkapı işçisinin yanındaydı. Nöbetleşe olarak fabrikada işçilerle beraber kaldılar, işçiler her sorunda mutlaka en az bir genel merkez yöneticisini yanında buldu.
Bütün bir örgütün, şubelerinden genel merkezine kadar yanlarında olduğu, birlikte olduklarını, bir olduklarını gören Topkapı işçisinin umudu hiçbir zaman kırılmadı.
Aslında buraya kadar saydıklarımız; eşler, çocuklar, şubeler, yöneticiler, hepsi Kristal-İş ailesinin fertleri. Kristal-İş ailesi kendi içinde güçlü durdu, birlik oldu ancak bir de dışarıdan gelen destekler vardı ki bunların da her biri çok kıymetli, çok önemliydi.
Sendikal Güç Birliği Platformu’na üye sendikalar, DİSK, KESK, Türk-İş 1. Bölge temsilcisi Faruk Büyükkucak direniş boyunca işçilerin yanında oldular. Çeşitli taraftar grupları, gençlik örgütleri, Fırat Tanış, Bilgesu Erenus, Ataol Behramoğlu, Hilmi Yarayıcı ve Lokmacı Baba ziyaretleriyle destek verdiler. İşçiler bir an olsun kendilerini yalnız hissetmediler.
Basın emekçileri hep oradaydılar. Hem direnişin sesini duyurdular hem de varlıklarıyla destek oldular. Bir kısım basın emekçisi gece gündüz işçilerin yanında kaldı. Sadece görev için değil, kendilerini yakın hissettiklerinden, sınıf bilincine sahip olduklarından…
Direniş uluslararası alanda da büyük destek gördü. Gürcistan’da Şişecam’ a bağlı fabrikalarda çalışan işçilerin kurduğu sendika bir destek mesajı yayınladı. Başkanları Tamaz Dolaberidze bizzat bizlerle iletişime geçerek sonuna kadar direnişi desteklediklerini ve Topkapı işçisinin yanında olduklarını belirtti. Yine uluslararası arenada bir başka destek de Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu (IndustriAll)’ nundan geldi. Genel Sekreter Yardımcısı Kemal Özkan fabrikada direnen işçileri ziyaret etti. Bu ziyaret direnişin küresel anlamda da ses getirmesi açısından çok önemliydi.
Son olarak direnişe destek veren milletvekilleri de vardı. Başta CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü olmak üzere pek çok siyasetçi işçilere destek ziyaretinde bulundular. Süleyman Çelebi ve Levent Tüzel direnişin her aşamasında işçilerin yanındaydılar ve ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak için çalıştılar. Milletvekillerinin bu desteği işçilerin daha da güçlenmesinde ve işverenin tavrının değişmesinde büyük rol oynadı.
EYLEMLER
İşçiler sadece fabrikayı işgal edip etrafı duvarlarla çevrili bir alanda kapalı kalmadılar. Zaman zaman dışarı çıktılar ses getiren eylemler yaptılar, kamuoyunun dikkatini üzerlerine çektiler. Fabrikayı işgal ederek işverenin içerden mal ve makine çıkarmasını engellediler ancak aynı zamanda dışarı çıkıp seslerini duyurmaları da gerekliydi. Bu nedenle daha işgalden önce, en başta da belirttiğimiz gibi Davutpaşa eylemini gerçekleştirdiler. Davutpaşa metro istasyonu önünde toplanarak basın açıklaması yapan arkadaşlarımız ardından sloganlar eşliğinde fabrikaya yürüdüler ve hep birlikte işbaşı yaptılar.
Yine işgalden önceki bir başka eylemde Kristal-İş Sendikası tarihinin dördüncü Şişecam merkezine yürüyüşü gerçekleştirildi. Bu yürüyüşte sadece Topkapı işçileri değil, tüm şubelerden ve diğer sendikalardan da katılımcılar vardı. Kanyon Alışveriş Merkezi önünde toplanan işçiler, eşleri, çocukları ve tüm emek dostları sloganlar eşliğinde Şişecam Genel Müdürlüğü’ne yürüdü. İşveren çok korkmuş olmalı ki binanın önüne geldiğimizde binanın her tarafının polis korumasına alındığını, tomaların hazırda bekletildiğini gördük. Polis çocukların ve kadınların çoğunlukta olduğu gruba gaz sıkmak için hazırda beklerken cam işçisi sağduyusunu korudu. ‘Duyduk ki camdan kuleler ses geçirmezmiş, geçirir mi geçirmez mi görmeye geldik’ diye bağırdı topluluk. Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın ve sendikamız Genel Başkanı Bilal Çetintaş konuşmalarını yaptı. Konuşmalar sık sık işçilerin sloganlarıyla kesildi. Genel başkanımızın konuşmasının sonunda ise ilginç bir olay yaşandı. Direnişçi arkadaşlarımızdan bir tanesinin kızı genel başkanımıza Ahmet Kırman’a vermesi için bir kalem ve tencere uzattı ve şöyle dedi: ‘ Ahmet Kırman soframıza koyduğumuz yemeğimizi elimizden alıyor. Bu yüzden kadınlar adına bu boş tencereyi veriyorum. Benim gibi gençlerin de eğitimine devam etmesini engelliyor. Bu sebeple de bu kalemi veriyorum. Sayın genel başkanım verin bu kalemi Ahmet Kırman’a madem bizleri düşünmüyor, kırsın kalemimizi.’ Genel başkanımız da bu emanetleri Ahmet Kırman’ a vereceğini söyleyerek teslim aldı. Eylemin sonunda gördük ki, ‘camdan kuleler ses geçirirmiş’. İş kuleler eylemi hem kulelerin içerisinde hem de tüm kamuoyunda büyük yankı buldu.
27 Ocak gecesi işverenin fabrikada doğalgazı kesmesi ve üretimi durdurması üzerine işçiler vardiyalarının bitiminden sonra fabrikadan ayrılmayarak, fabrika işgaline başlamış oldular. Sabah eşleri çocukları fabrikaya akın etti ve hep birlikte haklarını alana kadar fabrikadan ayrılmamaya karar verdiler.
Fabrika işgali başladıktan sonra yapılan eylemler içerisinde en çok ses getireni ise Paşabahçe Beyoğlu Mağazası’nda yapılan blokaj eylemi oldu. Çoğunluğu işçilerin eşlerinden ve çocuklarından oluşan kalabalık grup, işçiler fabrikada nöbet tutarken İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yaptılar ve mağazanın önüne geldiler. Mağazanın önü yine polislerle doluydu. Kadınları içeri almak istemediler. Kadınlar ‘eşlerimizin yaptığı ürünlerin satıldığı mağazaya bizi nasıl almazsınız’ diyerek isyan ettiler. Bir süre mağaza önünde oturma eylemi yaptıktan sonra 10’a yakın kadın mağaza içerisine girdi. Basın emekçilerine ve mağaza çalışanlarına ürünleri göstererek: ‘Bunları bizim eşlerimiz üretiyor ancak bunları üreten elleri şimdi kapının önüne koyuyorlar. Mücadelemize destek olun Paşabahçe ürünlerini almayın aldırmayın’ diyerek seslendiler. Ardından mağazayı terk eden kadınlar grup halinde geldikleri yöne doğru harekete geçtiler. TRT binasının önünden geçerken ‘ TRT işçinin sesini duyur’ sloganları yükseldi. Kadınlar otobüslerle fabrikaya döndüklerinde ise eşleri fabrikanın girişinde, iki yana sıralanmış onları bekliyorlardı. İşçiler ‘biz bir aileyiz, bizi kimse bölemez’ sloganları atarken kadınlar ve çocuklar da onlara karşılık verdi ve hep beraber fabrikanın içine girildi. İzleyen günlerde farklı Paşabahçe mağazalarında da benzer eylemler yapıldı ancak Beyoğlu mağazası konumu itibariyle içlerinde en önemli olanıydı.
İşçilerin işgal sırasında fabrika dışında yaptıkları son eylem ise Şişecam’ın yılbaşı kokteyli sırasında İş Kuleler’ e giderek seslerini duyurmaları oldu.
BİRLİKTELİK VE KARARLILIK
Direnişin başından beri en önemli konu işçilerin birlikteliği ve kararlı tutumları oldu. İşveren hep bunu kırmaya çalıştı aslında. Zaman zaman işçilerin arasından bazılarını yeni açılan fabrikaya götüreceğini söyleyerek, zaman zaman ise fabrikayı polis kuşatmasına alarak. Ancak cam işçisinin artık genlerine işlemiş olan mücadele duygusunu unuttular. İşçiler yılmadı, bölünmedi ve kazandılar.
Fabrikada direniş başladığında tüm işçilerin aileleri oradaydı. Daha en başından birliktelik sağlandı ve tek yumruk olarak hareket edildi. Yeni yıla işçiler aileleriyle birlikte kapanan fabrikalarında girdiler. Sadece işçiler ve aileleri yoktu o gece. Tüm emek dostları oradaydılar. Adeta işçi sınıfı Topkapı fabrikasında yeniden kenetlenmişti. Konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi, halaylar çekildi. Daha o gece hem Topkapı işçisi hem de destek için gelen ziyaretçileri anlamıştı aslında; ‘kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’ sloganının ne kadar doğru olduğu ve sonrasında da hep buna uygun davrandılar.
5 Ocak sabahı erken saatlerde işverenin isteğiyle polis fabrikaya gelmeye başladı. Saat 10’a gelirken fabrikanın çevresinde 1500’e yakın polis vardı. İşçiler fabrikanın içinde, aileler ise dışarıda kalmışlardı. Sadece aileler değil, Topkapı işçisini bu haklı davasında destekleyen herkes dışarıda kalmıştı. Ancak dışarıdaki herkes beklemeye devam etti, hiçbir yere ayrılmadılar. ‘Topkapı işçisi yalnız değildir’ diye haykırdılar. Polisin müdahaleye hazırlanması üzerine, işçiler direniş tarihine geçecek bir hareket yaptılar. Hep beraber fabrikanın çatılarına çıktılar. Kimisi kulelerde, kimisi yönetim binasının çatısında, kimisi üretim kısmının çatısında ve aşağıda onları desteklemeye gelen yüzler… İşveren yine amacına ulaşamadı, birlikteliği bozamadı, direnişi kıramadı. Polis fabrikadan geldiği gibi ayrılmak zorunda kaldı. İşveren vekillerinin polis fabrikayı kuşattığı zamanki gülümsemeleri, yerini hüzne bıraktı. Onlar da anlamışlardı artık; cam işçisi asla pes etmeyecekti.
Bu olay belki de direnişin en kritik olayıydı. Polisin fabrikayı kuşatıp eli boş dönmesi basında geniş yer buldu. Artık tüm kamuoyu direnişten haberdar olmuştu. Televizyon kanalları peş peşe fabrikadan canlı yayınlar yapmaya başladılar. Direniş haberleri ana haber bültenlerinde yayınlanmaya başladı. İşverenin polisi kullanarak direnişe son verme çabaları ters tepmişti, artık direniş daha büyümüştü ve işçiler daha güçlüydü.
Cam işçisinin birlikteliği, kararlılığı, mücadelesi sonuç verdi. Direnişin 13. gününde işçilerin isteklerinin büyük ölçüde karşılandığı bir anlaşma oldu. Bu antlaşmayla cam işçisi son dönemde Türkiye’de benzerine zor rastlanan bir zafer kazanmış oldu.
Bu sadece cam işçisinin değil, tüm işçi sınıfının zaferiydi. Bu zafer tüm direnenlere umut oldu. Tüm çalışanlara sendikalı olmanın, birlik olmanın nasıl kazanca dönüştüğünü gösterdi. Cam işçisi tekrar tüm işçi sınıfına örnek oldu, umut oldu. Sadece Şişecam işverenine değil, tüm işverenlere önemli bir ders oldu. Son olarak da işçilerin direniş sırasındaki sloganlarının doğruluğunu gösterdi. ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyen cam işçisi hep beraber kazandı, geride bir tek kişi bile bırakmadı.